İşletmesel Kararın Alt İşverenliğe ve Geçerli Feshe Etkisi
______________________________________________________________________
Yüksek mahkeme, performans eksikliğine dayalı olarak feshe maruz kalan bir alt işveren işçisinin sebep olduğu uyuşmazlıkta, konuya ilişkin olarak benimsediği çeşitli ilkelere yer vermiştir. Kararda yer alan değerlendirmeler şunlardır;
“ Davalılardan (T) şirketi işçisi olarak belirsiz süreli iş sözleşmesi ile diğer davalı adına çalıştığını ve iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiğini, (T) şirketinin sözde alt işveren olduğunu, davacının (W) şirketinin ilaçlarının tanıtımını yap¬tığını, davalılar arasında 4857 sayılı İş Kanununun 2/7. maddesi anlamında muvaza¬alı işlem olduğunu, (T)'nin ürün tanıtımı yapmadığını, daha ucuz işçi temin edildi¬ğini, asıl işin alt işverene verilemeyeceğini iddia eden davacı vekili, davacının (W) şirket işçisi sayılmasına, feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar veril¬mesini talep etmiştir.
Davalı (W) şirket vekili, öncelikle husumet itirazında bulunarak, davacı ile ara¬larında iş ilişkisi bulunmadığını, ilaç konusunda profesyonel çalışmalara yapan diğer şirket (T) şirketinden hizmet alındığını, firmanın ruhsat kendisine ait olan ilaçların tanıtımını kendi yapmama kararı aldığını, diğer davalı vasıtası ile tanıtımını yaptığı¬nı, iddiaların doğru olmadığını, davanın reddi gerektiğini savunurken, diğer davalı (T) şirket vekili ise, önce sözleşmedeki tahkim şartı nedeni ile görev itirazı yanında, muvazaa belirtilmesine rağmen kendi şirketlerine dava yöneltildiğini, davanın hu¬sumet nedeni ile reddi gerektiğini, (T) şirketinin (W) şirketinin alt işvereni olduğu¬nu, işe iade davasının asıl işverene karşı açılması gerektiğini, ayrıca iş sözleşmesinin de sulh ve ibra anlaşması ile taraflar arasındaki karşılıklı anlaşma ile sona erdirildi¬ğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davalılar arasındaki sözleşmeler getirilmeden ve davacının muva¬zaa iddiası üzerinde durulmadan, sözleşmenin devamı sırasında yapılan tahkim söz¬leşmesinin geçersiz olduğu, davalı (W) şirketinin bazı ilaçların tanıtımı işini diğer davalıya devrettiği ve aralarında asıl işveren alt işveren ilişkisinin bulunduğu, söz¬leşme performans yetersizliği nedeniyle sona erdirilmiş ise de, tıbbi tanıtım sorumlu¬larının ilaç tanıtımı ile sorumlu olduğu, tanıtımını yaptığı ilaçların reçetelenmesinin doktor tercihi gibi dış etkenlere bağlı olduğu, davacının negatif davranışları nedeniy¬le uyarıldığı ve bu nedenle pazar ve kazanç kaybına neden olduğu kanıtlanamadığından feshin geçersiz olduğu değerlendirilerek feshin geçersizliğine, davacının (T) işyerinde işe iadesine karar verilmiştir.
4857 sayılı İş Kanununun 2/6. maddesi uyarınca, “Bir işverenden, işyerinde yü¬rüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölü¬münde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir.”
Alt işveren uygulaması bir işletmesel karardır. Alt işverene devrin işletme ge¬reklerine dayanan geçerli fesih nedeni olması, İş Kanununun 2. maddesinin 6 ve 7. fıkraları uyarınca geçerli ve muvazaaya dayanmayan asıl işveren-alt işveren ilişkisi¬nin kurulması şartına bağlıdır. Muvazaa Borçlar Kanununda düzenlenmiş olup, ta¬rafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla ve kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesi arzu etmedikleri görünüşte bir an¬laşma olarak tanımlanabilir. Üçüncü kişileri aldatmak kastı vardır ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaanın ispatı genel ispat kurallarına tabidir.
İşverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulması¬nın önüne geçilmek istenmiş ve 4857 sayılı İş Kanununun 2/7. maddesinde bu ko¬nuda bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir. Bu kriterler, asıl işveren işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi sureti ile haklarının kısıtlanması veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisinin kurulması olarak belirtilmiştir.
4857 sayılı İş Kanununun 2. maddesinde belirtilen unsurları taşımayan alt işve¬ren uygulaması, fesih için geçerli neden kabul edilemez. İş Kanununda yardımcı işlerin alt işverene verilmesinin herhangi bir koşula bağlanmaması nedeniyle, bu nevi işlerin muvazaa olmaması kaydıyla alt işverene devri sebebiyle iş sözleşmesi¬nin feshedilmesi hâlinde, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilebilir. Buna kar¬şılık, 6. fıkra gereğince, asıl işin bir bölümünde işletme ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler alt işverene devredilebilecektir. Anılan düzen¬lemede baskın öğe, “teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren” işlerdir. Başka bir anlatımla işletmenin ve işin gereği ancak teknolojik nedenler var ise göz önünde tutulur. Dolayısıyla, söz konusu hükümdeki şartlar gerçekleşmeden asıl işin bölüne¬rek alt işverene verilmesi hâlinde, asıl işveren-alt işveren ilişkisi geçersiz olacağın¬dan iş sözleşmesinin feshi de geçersiz olacaktır.
Asıl alt işveren ilişkisinde, aralarındaki sözleşmenin muvazaalı olması halinde, işçi başlangıçtan itibaren asıl işveren işçisi sayılacağından, feshin geçersizliği ve işe iade ile buna bağlı işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücretinden asıl iş¬veren sorumlu tutulacak ve hüküm asıl işveren hakkında kurulacaktır.
Asıl işveren alt işveren ilişkisinin yukarda belirtilen 6. fıkraya uygun kurulduğu, kısaca muvazaa bulunmadığı durumda ise, işçi alt işveren işçisi sayılacağından fes¬hin geçersizliği ve işe iade hükmünün alt işveren hakkında kurulması gerekir. Ancak asıl işveren aynı madde uyarınca İş Kanunundan, iş sözleşmesinden veya alt işvere¬nin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden alt işverenle bir¬likte sorumlu olduğundan, bağlı bulunan işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücret alacağından alt işverenle birlikte sorumluluğuna karar verilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar veril¬mesi isabetlidir. Ancak muvazaa incelemesi eksik kalmıştır. Bu nedenle davalılar arasındaki sözleşmeler getirilmeli, davacının muvazaa iddiası yukarda açıklanan ilkeler kapsamında incelenmeli, davalılara arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu sonucuna varıldığında, davacının başlangıçtan itibaren (W) şirket işçisi olduğu kabul edilmeli, feshin geçersizliği ve işe iade ile feshe bağlı işe başlatmama tazmina¬tı ve boşta geçen süre ücret alacağı, adı geçen davalı yönünden hüküm altına alınma-lıdır. Asıl-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olmadığı sonucuna varıldığı takdirde, feshin geçersizliği ve işe iade istemi alt işveren olan (T) şirketi yönünden hüküm altına alınmalı, işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücretinden ise her iki işveren birlikte sorumlu tutulmalıdır. Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilme¬si hatalı olup bozmayı gerektirmiştir...” (Yarg.9HD, 26.10.2009, 2005/29326).
Değerlendirme
1- Yüksek mahkemenin yukarıda yer verilen kararında uyuşmazlığın temel noktasını oluşturan iki husus bulunmaktadır. Bunlardan bir alt işverenliğin oluşum koşulları ve muvazaalı alt işverenlik. İkincisi ise iş akdinin performansa dayalı olar feshedilmesi.
2- Alt işverenlik İş Kanunun 2.maddesinde düzenlenmiş bir müessesedir. Buna göre, işverenin yürüttüğü işler asıl iş ve yardımcı iş olarak ayrılabilmektedir. Yardımcı işler, üretime doğrudan etkisi olmayan alanlardaki işler olarak tanımlanmakta ve alt işverene verilebilmesinde herhangi bir önkoşul bulunmamaktadır. İşyeri özel güvenliği, yemekhane işletmesi ve bahçe bakım işleri bu alanın en tipik örnekleri sayılmaktadır.
Asıl iş ise, doğrudan üretime etki eden, üretim zincirin halkalarından birini oluşturmaktadır. İş Kanunu, işçilerin haklarının sınırlanmasına yönelik muvazaa organizasyonlarının en çok bu alanda görülmesi sebebiyle, bu işlerin alt işverene verilebilmesini bir takım koşullara bağlamıştır. İş Kanununa göre asıl işte alt işverenliğin oluşabilmesi için, asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alınması gerekmektedir. Aksi halde oluşan ilişki alt işverenlik sayılmamakta, alt işveren işçisi olarak çalışanlar, asıl işverenin işçisi olarak işlem görmektedir. Bu sonucun dikkat çekici yanı, alt işverenlik şartlarının sağlanamamasından kaynaklanıyor olmasıdır. Her ne kadar İş Kanununda şartların bulunmadığı hallerde alt işveren işçilerinin akıbeti düzenlenmemiş olsa da, öğretide haklı olarak, muvazaanın sonuçlarının bu noktada da kullanılabileceği belirtilmektedir. O sebeple de şartların bulunmaması halinde alt işverenlik kurulmuş sayılamayacağından, alt işveren işçileri asıl işverenin işçisi sayılmaktadır.
3- Dava konusu olayda (W) şirketi ile (T) şirketi arasında bir alt işverenlik olduğu ve bu alt işverenliğin konusunu da, (W) şirketinin ürettiği ilaçların, (T) şirketi tarafından tanıtımın oluşturduğu belirtilmektedir.
4- Davacı işçi (T) şirketinde çalışmaktadır ve ona göre (W) ile (T) arasındaki ilişki muvazaaya dayalıdır. Davacıya gore (T), ürün tanıtımı yapmamakta, sadece daha ucuz işçi temin etmektedir. O sebeple kendisi (W)’nin işçisi sayılmalıdır.
Buna karşın davalı (W) şirketi ise bu iddiayı reddetmekte ve (T) şirketinin, ilaç konusunda profesyonel çalışmalar yaptığını, bu sebeple kendisinden hizmet alındığını, alt işveren sayılması gerektiğini ileri sürmektedir.
5- Yerel mahkeme, (W) ile (T) arasında asıl-alt işveren ilişkisi olduğunu, performansa dayalı fesihte performans eksikliğinin ispatlanamadığını, bu sebeplerle davacı işçinin işe iadesine karar vermiştir.
6- Kararın temyizi ardından olayı inceleyen özel daire bozma kararı vermiştir. Bozma kararında geçerli fesih sebebi bağlamında iki noktaya dikkat çekildiği görülmektedir.
Bunlardan ilkinde alt işveren uygulamasının işletmesel bir karar olduğu vurgulanmaktadır. Buna göre hukuka uygun alt işverenlik ilişkisi, alt işverene devredilen alandaki asıl işveren işçilerinin iş akitlerinin feshinde geçerli neden oluşturmaktadır. Başka bir deyişle yüksek mahkeme, muvazaaya dayalı olmayan alt işverenliği, geçerli fesih nedeni olarak görmektedir.
Kararın önem taşıyan ikinci kısmında ise asıl işin alt işverene verilebilmesi için 6. fıkrada aranan, işletme ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler kavramında baskın öğenin, “teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren” iş olduğu ifade edilmektedir. Buna dayalı olarak da, alt işverene devredilen işte teknolojik neden varsa, o bölümde çalışan işçilerin işten çıkarılabilecekleri, bunun geçerli bir fesih nedeni oluşturacağı vurgulanmaktadır.
Yargıtayın alt işverenlik koşullarından işletme ve işin gereği kriterlerini dikkate almayan, teknolojik nedenin varlığını yeterli gören uygulaması öğretinin büyük çoğunluğu tarafından eleştirilmektedir. Eleştirilerde, yasa koyucu tarafından getirilen iki kriteri dikkate almayan bu yaklaşımın, anılan kriterlerin gereksiz olduğu gibi bir sonuca yol açacağı, oysa yasa koyucunun anlamsız ve gereksiz bir hüküm koymuş olmayacağı belirtilmektedir. Dolayısıyla, salt teknolojik nedenlerin varlığı durumunda değil, işletme ve işin gereklerinin varlığı halinde de alt işverenlik ilişkisinin kurulabilmesi gerektiğine dikkat çekilmektedir (Bkz. Sarper Süzek, Alt İşveren İlişkisinin Kurulması, Legal İHSGHD, 2010/25, 24. Münir Ekonomi, Asıl İşveren-Alt İşveren İlişkisinin İlişkisinin Kurulması ve Sona Ermesi, Legal Vefa Toplantıları, Nuri Çelik’e Saygı, 22. Gülsevil Alpagut, 4857 sayılı İş Yasası ile Alt İşveren Kurumundaki Yeni Yapılanma, Yeni İş Yasasının Alt İşveren Kurumuna Bakışı Sorunların Değerlendirilmesi ve Çözümleri Semineri, Ankara 2004, 18 vd. Ömer Ekmekçi, Yeni İş Kanunu Kapsamında Yargı, Dava Süreci ve Olası Uygulama Sorunları Üzerine, Mercek, Temmuz 2003, 134 vd. Polat Soyer, İş İlişkisinin Kurulması, Hükümleri ve İşin Düzenlenmesi Açısından Yargıtayın 2008 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, Ankara 2010, 42.). Buna karşın, anılan koşulların birlikte aranması gerektiğini savunan yazarlar da bulunmaktadır (Bkz. Ali Güzel, 48 vd. Savaş Taşkent, Alt İşveren, Legal İHSGHD, 2004/2, 364 vd.).
7- Kararda iş akdi feshedilen işçinin performans düşüklüğünün ispatlanamamış olması karşısında yerel mahkemece feshin geçersiz sayılması isabetli görülmüştür. Fakat işe iadenin sonuçlarından kimin sorumlu olacağı konusunda yapılan araştırma eksik bulunmuş ve olaydaki muvazaa iddiasının gerçeği yansıtıp yansıtmadığının aydınlatılması istenmiştir.
Yüksek mahkemeye göre; “Somut uyuşmazlıkta feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar veril¬mesi isabetlidir. Ancak muvazaa incelemesi eksik kalmıştır. Bu nedenle davalılar arasındaki sözleşmeler getirilmeli, davacının muvazaa iddiası yukarda açıklanan ilkeler kapsamında incelenmeli, davalılara arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu sonucuna varıldığında, davacının başlangıçtan itibaren (W) şirket işçisi olduğu kabul edilmeli, feshin geçersizliği ve işe iade ile feshe bağlı işe başlatmama tazmina¬tı ve boşta geçen süre ücret alacağı, adı geçen davalı yönünden hüküm altına alınma¬lıdır. Asıl-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olmadığı sonucuna varıldığı takdirde, feshin geçersizliği ve işe iade istemi alt işveren olan (T) şirketi yönünden hüküm altına alınmalı, işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücretinden ise her iki işveren birlikte sorumlu tutulmalıdır…”
8- Söz konusu kararda esasen, feshin geçersizliği kabul edilmiş ve sonuçlarının, alt işverenlikte muvazaa olup olmamasına göre belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bununla birlikte aynı kararda, üzerinde durulması gereken başka değerlendirmelere de yer verildiği görülmektedir.
Gerçekten de Yargıtaya göre alt işverene devrin işletme ge-reklerine dayanan geçerli fesih nedeni olması, İş Kanununun 2. maddesinin 6 ve 7. fıkraları uyarınca geçerli ve muvazaaya dayanmayan asıl işveren-alt işveren ilişkisi¬nin kurulması şartına bağlıdır. Dolayısıyla bir işveren geçerli ve muvazaaya dayanmayan bir alt işverenlik tesis ettiğinde, bu sebeple açıkta kalan işçilerin iş akitlerini geçerli nedenle feshedebilir görülmektedir.
İşveren, asıl iş düzeyindeki bir faaliyetini, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirdiği için alt işverene verdiğinde, bu sebeple açıkta kalan işçilerini işletme gereğine dayalı geçerli fesih gerekçesiyle işten çıkarabilecektir. Hatta yüksek mahkemenin bu anlayışı kararda daha özet şekilde de ifade edilmiştir. Buna göre alt işveren uygulaması bir işletmesel karardır ve alt işverene devir sebebiyle işçi çıkarmak da işletme ge¬reklerine dayanan geçerli fesih nedenidir.
İncelemeye konu olan içtihada yansıyan bu görüş bir başka kararda şu şekilde ifade etmiştir; “…koşullar gerçekleşmeden asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi halinde asıl işveren-alt işveren ilişkisi geçersiz olacağından, iş sözleşmesinin feshi de geçersiz olacaktır…” (Yarg. 9HD.5.5.2008, 35331/23492, Osman Güven Çankaya/Şahin Çil, İş Hukukunda Üçlü İlişkiler, Ankara 2009, 121.)
Kararda geçen işletmesel karar, iş hukuku uygulamasında esasen geçerli fesih bağlamında ele alınmakta ve bu kapsamda değerlendirilmektedir. Yargıtaya göre; “... 4857 sayılı İş Kanunu'nun 18. maddesinde işletmenin, işyerinin veya işin gerekleri kavramına yer verildiği halde, işletmesel karar kavramından söz edilmemiştir. İşveren amaç ve içeriğini belirlemekte serbest olduğu kararları, yönetim hakkı kapsamında alabilir. Geniş anlamda, işletme, işyeri ile ilgili ve işin düzenlenmesi konusunda, bu kapsamda işçinin iş sözleşmesinin feshi dâhil olmak üzere işverenin aldığı her türlü kararlar, işletmesel karardır. İşletmenin, işyerinin ve işin gereklerinden kaynaklanan fesihte, yargısal denetim yapılabilmesi için mutlaka bir işletmesel karar gerekir, iş sözleşmesinin iş, işyeri veya işletme gereklerine dayalı olarak feshi, işletmesel kararın sonucu olarak gerçekleşmekte, fesih işlemi de işletmesel karar çerçevesinde değişen durumlara karşı işverene tepkisini oluşturmaktadır. Bu kararlar işletme ve işyeri içinden kaynaklanan nedenlerden dolayı alınabileceği gibi, işyeri dışından kaynaklanan nedenlerden dolayı da alınabilir. İşletmesel karar söz konusu olduğunda, kararın yararlı ya da amaca uygun olup olmadığı yönünde bir inceleme yapılamaz; kısaca işletmesel kararlar yerindelik denetimine tabi tutulamaz. İşverenin serbestçe işletmesel karar alabilmesi ve bunun kural olarak yargı denetimi dışında tutulması şüphesiz bu kararların hukuk düzeni tarafından öngörülen sınırlar içinde kalınarak alınmış olmalarına bağlıdır…” (Yarg.9.HD, 24.9.2008, 30742/24595, Çalışma ve Toplum, 2009/1, 250 vd).
9- Yüksek mahkemenin sözü edilen anlayışında, işletmesel karara olarak gördüğü geçerli ve muvazaaya dayanmayan alt işverenlik ile işletme ge¬reklerine dayanan geçerli fesih nedeni arasında bağlantı kurulduğu görülmektedir. Oysa geçerli ve muvazaaya dayanmayan alt işverenlik ile geçerli fesih birbirinden bağımsız yapılardır. Bunlara sebep oluşturabilecek işletmesel gereklerin bazı hallerde ortak olması, kavramları örtüştürmeye yeterli görülmemelidir. Zira söz konusu değerlendirme şekli, sadece işletmesel gereklilikler bazında uygun sonuç doğurmaya elverişlidir. İşletmesel nedenlerle kurulan alt işverenliklere temel oluşturan sebeplerin, bu sebeple açıkta kalan işçilerin işten çıkarılmalarında kullanılacak işletme gereğine dayalı geçerli sebep oluşturabilmesi mümkündür. Ancak bu yaklaşım, Yargıtayın teknolojik nedenlerle uzmanlık ihtiyacını alt işverenliğin oluşumunda baskın öğe gören anlayışı karşısında tereddütlere neden olabilir. Çünkü yüksek mahkemeye göre, işletmenin ve işin gereği ancak teknolojik nedenler var ise göz önünde tutulacaktır. Dolayısıyla rekabet gücü kazanmak için maliyetleri düşürmek isteyen işverenin alt işverenlik tercihi, işletmesel görünse de teknolojik gerekliliğe sahip olmadığı sürece 6. fıkraya uygun bir alt işverenlik yaratmayacaktır.
Buna karşın aynı anlayışın ürünü olarak yapılan fesihleri geçerli görebilmek mümkün olabilir. Örneğin ekonomik daralma sebebiyle rekabet edebilirliği azalmış olan bir işverenin bu alandaki dayanıklılığını ve devamlılığını artırmaya yönelik olarak aldığı küçülme kararı işletmesel niteliktedir. O nedenle, bu kararın sonucu olarak bir grup işçinin tasfiyesi, geçerli fesih olarak görülebilir. Öğretide de belirtildiği gibi ekonomik güçlükler, teknolojik nedenler veya reorganizasyon tedbiri olarak işin bir bölümünün alt işverene devri sonucunda işçi fazlalığının ortaya çıkması halinde, iş akitlerinin feshi işletme gereğine uygun geçerli fesih sayılır (Sarper Süzek, İş Hukuku, İstanbul 2009, 535).
Belirtilen koşullar dikkate alındığında, alt işverenliğin oluşum koşulları ile ilgili olarak sürdürülen Yargıtay uygulaması karşısında, alt işverenlik bir işletmesel karar olsa da, İK.2/6’da belirtilen koşulların varlığı bağlamında değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Bu değerlendirme, alt işverenlik kurulan alandaki işçilerin feshinin geçerliliği incelemesinden bağısızdır. Alt işverenlik ve o alandaki iş akitlerinin geçerli feshi için ortak bir işletmesel neden bulunsa da, Yargıtayın baskın unsur gördüğü teknolojik gereklilik bulunmadığı sürece alt işverenlik mümkün görünmemektedir. Aynı yaklaşım çerçevesinde, alt işverenliğin oluşumunu mümkün kılan teknolojik nedenin varlığına rağmen, işten çıkarılan işçilerin iş akitlerinin fesih nedenleri de ayrıca değerlendirilmelidir. Salt alt işverenlik uygulaması, bir işletmesel karar olduğu kabulü ile fesihleri geçerli kılmaya yeterli olmamalıdır. Yargıtayca teknolojik nedene hasredilen alt işverenlik gerekçelerinin, her zaman fesihler için başlı başına bir geçerli fesih sebebi olamayacağı göz önünde tutulmalıdır.
O sebeplerle bu tür olaylarda alt işverenlik koşulları ile geçerli fesih koşullarını birbirinden bağımsız ele almak, her ikisinin de farklı amaçlara yönelik hükümler içerdiğini kabul etmek uygun olur. Aksi halde dava konusu olayda olduğu gibi performans eksikliği sebebiyle işten çıkarılmak istendiği halde bu eksikliği teknik verilerle ispatlanamayan işçilerin iş akitlerinin feshi, bu alanda oluşturulacak alt işverenlik gerekçesiyle hukuka uygun bir fesih haline gelebilir. Oysa iş güvencesi hükümleri işvereni değil işçiyi korumak için getirilmiş hükümlerdir ve başka bir müessesenin koşullarının sağlanması yoluyla bertaraf edilebilmeleri uygun olmasa gerekir.